Deha İnsanı Açlıktan Öldürür
Sanatında zirveye çıktığı ve üne kavuştuğu zaman 56 yaşındaydı Paul CEZANNE…
Empresyonist ( İzlenimcilik ) Akımın etkileriyle yaptığı ilk resimlerin ardından Klasik resme yönelen sanatçı, birçok meslektaşının aksine, öldüğü gün varlık içinde yüzüyordu. Fakat bu parayı kendi kazanmamıştı. Serveti banker olan babasından miras kalmıştı.
19 Ocak 1839 da Fransa’nın öteden beri kontlar ve dükler diyarı olan Aix – en Provence’ de doğdu. Babası şapkacı Louis-Augueste CEZANNE, çok eskiden italyan topraklarından buralara gelmiş ve yerleşmiş bir ailedendi. Asilzadelerle dolu bu diyarda onun da gözü yükseklerde, servette ve ünvandaydı. Kendisi bu gayesine kavuşamasa bile, oğlu için çok büyük hayalleri ve umutları vardı.
Louis-Augueste CEZANNE, şapkacılıktan kazandığı paraları değerlendirerek kısa sürede daha karlı işlere atılmış ve banker olmuştu. Cézanne’ler artık eski köhne evlerde oturmuyor, Kontlara layık bir köşkte yaşıyorlardı. Fakat babanın baskıları hiç bitmiyordu. Onun bu nemrutluğu karşısında Paul sessiz, boynu bükük ve içine kapanık bir çocuk olmuştu.
Bourbon kollejine giden Cézanne, Emile ZOLA adında edebiyat tutkunu bir delikanlıyla çok iyi arkadaş oldu. Daha sonra babasının zoruyla Hukuk Fakültesine yazılan ressam, ilerde edebiyat tarihinin en önemli yazarlarından biri olacak olan sevgili arkadaşı Emile ZOLA’yla da sık sık mektuplaşıyordu. Yazar şimdi Paris’e gitmiş ve yazdığı mektupda arkadaşını da yanına çağırıyor “ Burada ayda 125 frankla yaşanabilir, “ diyordu.
Arkadaşının cesaret vermesiyle en sonunda Paul CEZANNE, babasının sözünü dinlememiş ve işte Paris’e gelmişti. Yirmi iki yaşındaydı. Şu kış günü soğuk odasına, bir, iki, kopyadan ibaret tablolarına bakarken, babasının o sözleri kulaklarında çınlıyordu : “ Deha insanı açlıktan öldürür, para insanın karnını doyurur… “
Bu Cézanne’nin içinde bulunduğu duruma bakılırsa, gerçeğin tam ifadesiydi, ama delikanlı bunu kabul etmek istemiyordu. Bütün umutlarını kaybeder de içindeki sanat aşkı sönecek olursa, işte o zaman davayı babası kazanmış olacaktı. Hayır! Sanat yoluna koyulmuş bir insan, bu sözün doğrulanmasına izin vermezdi.
Cézanne, soğuktan titreye titreye kalktı, sırtına hırkasını aldı, yarım kalan bir tablonun başına geçti. Vücudunu ateş basımıştı. Çalışıyordu. Saatler geçti. Genç ressam üşümesini de, karnının acıkmasını da unutmuştu… Asla pes etmeyecek, vazgeçmeyecekti.
15 Nisan 1874, resim tarihinde unutulmaz bir gün oldu. O gün Paris’te Resim, Heykel, Kakma Sanatçıları Sergisi açıldı. Sergide eserleri bulunan ressamlar şunlardı : Monet, Pissarro, Sisley, Rénoir, Degas ve Cézanne.
Sergi büyük yankılar uyandırdı. Eleştirmenler alay ediyor, halk sergiye gülmek için gidiyordu. Cézanne sergiye “ Asılmış Adamın Evi “ adındaki tablosuyla katılmıştı. Bir eleştirmen bu tablo için “ Hezeyan içindeki bir delinin eseri “ diyordu. Bugün bu tablo Louvre’dadır.
İzlenimcilikten Kübizme geçişin anlaşılır bir şekilde olmasında Cézanne’nin büyük payı vardır. Diğer bir deyişle 19. ve 20. yüzyıl resim sanatının arasında bir köprüdür. En “ şıp diye “ tanıyacağınız ressamlardan biridir.
Bir cümleden hareketle, Cézanne’nin hayatına dair ilgimi çeken notlarımı sizlerle paylaşmak istedim. İtiraf etmeliyim ki, resim tarihinde Cézanne pek ilgimi çeken ressamlardan biri olmamıştır. Hayatında diğer ressamlara oranla oldukça şanslı bir adam olmasına rağmen, bana resimlerinde ve kullandığı renklerde hep karamsar, sönük ve silik gelmiştir. Ama sanırım sonbaharın etkisiyle kışa girmenin verdiği psikoloji beni Cézanneye yakınlaştırdı.
Ben aslında Paul GAUGUİN ve Van GOGH hayaranıyımdır. Bu iki ressamın tablolarındaki renkleri, konuları ve yaşamları daima ilgimi çekmiştir. Ayrıca bu ressamların hepsinin, buna Cézanne de dahil olmak üzere ortak noktaları; ruhlarındaki güzelliği, yaşamdaki acılarını, mutluluklarını, aşklarını, fırtınalarını olduğu gibi resimlerine akatarabilmiş ve bizlere de hissetirebilmiş olmalarıdır. İşte Sanat Tarihinde bu kadar etkileyici ve kalıcı olmalarının sırrı budur bence. Sanattan payınıza düşen güzellikleri kaçırmamanız dileğimle, sevgiyle kalın…
Yıldız DEMİR
Bir cevap yazın