Makaleler geri dön
Tarafından gönderildi: yildiz Kategori: Makaleler Yorumlar: 0 Posta tarihi: 19 Aralık 2020

Hayatın İçinde

Üretmek, yeni ve güzel bir şeyler meydana getirebilmek, o kadar güzel bir duygu ki benim için tarifi imkânsız. Bence sanki sanatın özü de bu… Kitap okurken, müzik dinlerken, televizyon izlerken, çevremdeki arkadaşlarım ve dostlarımla sohbet ederken, ailemle birlikte vakit geçiriyorken vs. kısaca hayatın içindeki bütün bu iletişimlerden, hayattan ve insanlardan sürekli bir şeyler alıyorum. Bütün bu alış verişlerin bana yaşattığı duygular iç dünyamda şekilden şekile girerek bazen bir tuvale bazen bir cama bazen bir kumaşa yansıyor.

Hayatın içinde her şey var acı-tatlı, güzel-çirkin, savaş-barış, ağlamak-gülmek, kavuşmak-özlemek, siyah-beyaz-renkler, zıtlıklar-benzerlikler daha neler neler… Bende resimlerimde bu yüzden sabit bir konuya odaklanamıyorum. Bu yaşadıklarımı ve hissettiklerimi sanatıma en doğru ve güzel şekilde aktarabilmek için çaba sarf ediyorum. Çalışmalarımda eski Türk sanatlarımızdan da kaynak olarak faydalanmaktayım. Tezhip, Şemse,  Rodos işi, Rumî, Hatai ve bu gibi Türk desenlerini, yeniden camda veya herhangi başka bir materyalde görebilmek ve yorumlamak bana adeta büyüleyici bir deneyim yaşatmaktadır. Doğal olarak çalışmalarımda bu kadar çok çeşit yer alınca, eserlerin sergilenmesi aşamasında zorluklarla karşılaşmaktayım. Bazen farklı dallarda üretilmiş bu eserleri bir bütün içinde sunmak kolay olmamaktadır.

Son zamanlarda çevremde gözlemlediğim ve çok hoşuma giden bir konuyu da irdelemeden geçemiyeceğim. Bu yıl sanki insanlara sihirli bir değnek dokundu ve geçti. Küçük, büyük birçok insanda özellikle çocuklarda büyük bir hevesle takı tasarımı ve yapımı yaygınlaştı. Bir moda akımı gibi dalga dalga birçok bölgeyi sardı. Ankara da okuduğum yıllarda kuş tüylerini boyayarak oluşturulan çiçek kompozisyonları da o dönem buna benzer bir etki yaratmıştı. O tarihten bu yana uzun yıllardır böyle bir üretim coşkusu görmemiştim. Bunu kim nasıl başlattı bilmiyorum ama her nasıl olduysa oldu, çokta güzel oldu. Özellikle çocuklar için, şimdiden üretmenin ne kadar güzel bir duygu olduğunu öğrendiler. Bir şeyler üretebilmenin keyfine vardılar. Kendi becerilerini keşfettiler. Bu güzelliğin daha da büyüyerek devam etmesi en büyük arzum.

Çok iyi bir televizyon izleyicisi değilimdir. Fakat toplumsal olayları takip edebilmek, ülkemizdeki önemli olaylardan haberdar olabilmek için elimden geldiğince gündemi takip etmeye çalışıyorum. Bunun yanı sıra reklâmların, toplumun nabzını tutan ve takip eden çalışmalarını da farklı bir açıdan keyifle izliyorum. Bazı reklâmlar gerçekten çok ilginç gelir bana, sanat eseri gibidirler. Yaratıcı, çarpıcı, etkileyici, estetik,… Duygulara bir sesleniş vardır. Reklâmları izliyorken üründen çok yaratıcı özellikleri beni çekiyor ve etkiliyor diyebilirim.

Yine geçenlerde televizyonda ilginç bir gösteriye rastladım. Umarım sizlerde izleme fırsatı bulabilmişsinizdir. Fransız ressam J. Pierre BLANCHARD siyah renkte büyükçe bir tuvalin önünde, Onuncu Yıl Marşımızın müziği eşliğinde ve marşımızın çaldığı süre içinde önderimiz Atatürk’ün resmini yaptı. Bir başka gösterisinde de yine müzik eşliğinde ve müziğin süresi kadar olan zaman diliminde Charlie CHAPLIN’in resmini çalıştı. Bu gösteride tuvalin arkasına geçip, tuvalin içinden kollarını çıkartıp resmi görmeden yaptı. Sanki CHAPLIN kendi resmini yapıyor gibiydi ve resim bittiğinde bir aynayla kendine bakmayı da ihmal etmedi. Oldukça etkileyici bir gösteriydi. Büyük bir keyifle izledim. Bu gösteri için 2 yıl çalıştığını ifade etti. Müzikle etkileşimi ve enerjisine hayran oldum. İzlerken aklıma Emile ZOLA’nın şu sözleri geldi “ Yetenek yoksa sanatçı olmaz, ama çalışmadıkça yetenek hiçbir işe yaramaz. “ bu sözler daima benim kulağıma da küpedir. Son söz olarak diyorum ki; yaşantınızdan sanatın güzellikleri eksik olmasın, sevgiyle kalın…

 

YILDIZ DEMİR

Bu gönderiyi paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Makaleler geri dön